Ağzından kelimeler
birer birer dökülürken duyabildiğim hiçbir sözcük yoktu. Sadece ağız
hareketlerini görüyordum ama zihnim söylediklerini anlamlandırıp kulaklarımı
doldurmuyordu. O konuşurken yaptığım tek şey onun yüzünde gözlerimle
dolaşmaktı. Fiziki olarak ona hiç dokunmamıştım. Ama gözlerim çok dokunmuştu.
Bedenim değil ama ruhum onunla binlerce kez sevişmişti. Şu anda masada karşımda
otururken onun yüzünün derinliklerini keşfedilmemiş bir denize inen dalgıç gibi
fersah fersah araştırıyordum. Kimler dokunmuştu bu yüze ? Kimlere akmıştı o
gözlerdeki sıcaklık ? Düşünürken bile kıskanıyordum … Gözlerine baktığımda
yaydığı enerji ile azar azar damla damla eriyordum.
Benim
için sevmek, binlerce çakıl taşının içerisindeki kum tanesini seçebilmektir.
Yüzlerce insanın içinde dahi olsa onu seçebilirim, orada olduğunun farkına
varabilirim. Kalabalıkların içinde onun kokusunu içime çekebilirim. Varlığını
hissettiğimde içimde gezinen sıcak kanın, yaydığım heyecanla kalbime hızla
pompalanmasını, vücudumun titremesini, ayaklarımın yerden kesilmesini
sağlayabilirim. Bu öyle büyük bir güç ki tek parmağımla dünyayı bile
yuvarlayabilirim. Bir kişinin kalbine demir atmaya çalışmak insana nasıl böyle
bir güç verir ? Neden insan tek başına iken kendini zayıf, iki kişiyken güçlü
hisseder ? Tüm bu soruların cevabını bende bilmiyorum.
ELAH NADIA KALIS