0

0

24 Eylül 2013 Salı

A.Ş.K

Ağzından kelimeler birer birer dökülürken duyabildiğim hiçbir sözcük yoktu. Sadece ağız hareketlerini görüyordum ama zihnim söylediklerini anlamlandırıp kulaklarımı doldurmuyordu. O konuşurken yaptığım tek şey onun yüzünde gözlerimle dolaşmaktı. Fiziki olarak ona hiç dokunmamıştım. Ama gözlerim çok dokunmuştu. Bedenim değil ama ruhum onunla binlerce kez sevişmişti. Şu anda masada karşımda otururken onun yüzünün derinliklerini keşfedilmemiş bir denize inen dalgıç gibi fersah fersah araştırıyordum. Kimler dokunmuştu bu yüze ? Kimlere akmıştı o gözlerdeki sıcaklık ? Düşünürken bile kıskanıyordum … Gözlerine baktığımda yaydığı enerji ile azar azar damla damla eriyordum. 


Benim için sevmek, binlerce çakıl taşının içerisindeki kum tanesini seçebilmektir. Yüzlerce insanın içinde dahi olsa onu seçebilirim, orada olduğunun farkına varabilirim. Kalabalıkların içinde onun kokusunu içime çekebilirim. Varlığını hissettiğimde içimde gezinen sıcak kanın, yaydığım heyecanla kalbime hızla pompalanmasını, vücudumun titremesini, ayaklarımın yerden kesilmesini sağlayabilirim. Bu öyle büyük bir güç ki tek parmağımla dünyayı bile yuvarlayabilirim. Bir kişinin kalbine demir atmaya çalışmak insana nasıl böyle bir güç verir ? Neden insan tek başına iken kendini zayıf, iki kişiyken güçlü hisseder ? Tüm bu soruların cevabını bende bilmiyorum. 

ELAH NADIA KALIS

31 Temmuz 2013 Çarşamba

AKIL TUTULMASI


Önce derinden gelen bam güm seslerini duydum. Sonra sesin şiddeti çağlayanın yüksekten zemine çarparken çıkardığı sesin şiddeti kadar arttı. Bam güm bam güm. Gecenin saat kaçıydı bilmiyorum. Odam karanlıktı, çok uykuluydum, gözlerimi bile açamayacak kadar uykunun ağırlığı gözlerimin üstüne oturuyordu. Sesler devam ediyordu. Bam güm bam güm. Kırk beden Türk kadını dalında efsane olan ficudum:) sanki yatağıma çivilenmişti. Yaz mevsiminde olmamız sebebiyle havadan üfleyen sıcak havanın etkisini bastırmak için açtığım pencere sabaha kadar açık kalıyor. Kedilerin birbirleriyle dalaşma sesleri, tavla şıkırtıları, martıların anırması her türlü ses odamın içinde yankılanır. Ama bu ses daha öncekilerden farklıydı. Sesler hala devam ediyor. Bam güm bam güm. Artık rüyamda hangi fanteziyi kuruyorsam –onu da sizin hayal gücünüze bırakıyorum- yataktan kendimi kaldıramıyorum. Yatmadan önce yere attığım yastığımın üzerine koyduğum kitabım ve sabah beni ağlayarak uyandırma görevini üstlenmiş alain delon’u –alain delon benim cep telefonum olur, tarihi bir telefon olduğu için artık tarih olmuş efsanevi bir yakışıklının adını verdim. Acaba dünyada cep telefonuna isim takan benim gibi kaç tane çatlak var ? -  yere düşürmemek için itinayla ayağımla ittim. Karanlıkta bir hışımla pencerenin kenarına geldim. Sinekliği yukarı kaldırmak için bayağı uğraştım, sanırım kırdım. Yukardan aşağı kafamı uzattım. Aşağıda, merdiven altındaki babamın bisikletinin bulunduğu yerde, diğer komşularında eşyaları var, bakındım. Bu yer bir nevi ardiye olarak kullanıyor. Her yaz hırsız belasıyla yüzleşmek zorunda kaldığımızdan aklıma gelen ilk şey aşağıdakilerin hırsız olduklarıydı. İçimde korkunun tavan yaptığı bir sesle aşağıya doğru seslendim.
“Kimsiniz siz ? Kimsiniz ?” İki kişiydiler. Diğeri öbürüyle konuşuyordu. Ama ne dediklerini duyamadım. Tekrar sordum.
“Kim siniz siz ? Kim siniz?” Muhtemel hırsız olması ihtimal bir insana kimsiniz diye sorulur mu ? Ne yani hırsız tutup ben falanca filancayım ahanda şurada oturuyorum. Valla ihtiyaçtan mı diyecekti ? Nasıl bir akıl tutulmasıydı benimkisi ? Kendi sorduğum soruya kendim bile hayret ediyordum.   Sorumu bir daha tekrarladım.
“Kim siniz siz ? Kim siniz?” aşağıdan yukarıya beyaz tişört giymiş biri bana şaşkın şakın bakıyordu. Yüzünü seçemiyordum. Çünkü lenslerim gözümde değildi.
“Benim ben Enis, abla” dedi. Enis karşı komşumuzun oğlu olur.
“Haaaa” dedim
“Git yat” dedi.
“Ay kusura bakma” dedim. “Hırsız sandım ben. “
Gecenin bir yarısı kendime güldüm gözümden yaş gelene kadar.
Üç kıçı kırık bisiklet uğruna ya rab ne akıllar tutuluyor:))))))))))) 
Sabah işe giderken kapıda bu notu buldum:

“Bisikletlerin oradaki suntalar Özcan amcaya ait bilginiz olsun. Sayın yöneticimiz baş tacımız :)))))” 
Enis.



SEVGİYLE KALIN

ELAH NADIA KALIS

30 Temmuz 2013 Salı

GİZLİ ANLARIN YOLCUSU, BORA'NIN KİTABI, DÖNÜŞ


BİR AŞK, BEŞ PARÇALANMIŞ YAŞAM

HANGİ DÜŞÜN SABAHIYDI GÖZLERİMİ AÇTIĞIM HAYALİN …

ELAH NADIA KALİS

 
 
GİZLİ ANLARIN YOLCUSU – AYŞE KULİN

Yayınevi sahibi, evli ve iki çocuk babası İlhami’nin evliliği, oğlu Can’ın, trafik kazasında ölmesi sonucu sarsılır.  İlhami ve Eda , evdeki kasvetli havadan etkilenmemesi için kızları Derya’yı yurt dışındaki bir okula yerleştirirler. Bir süre sonra Eda, oğlunun ölümünden kendisini sorumlu tutar. Onun ruhuyla konuşabilmek için ruh çağırma seanslarına başlayarak hayattan elini ayağını çeker. İlhami’nin bütün çabalarına rağmen Eda, onu da hayatında yok sayar. Zamanla İlhami evin içinde yalnızlaşır. Hem yalnız hem de  dertleriyle boğuşup durmaktan bunalan İlhami bir gece dertleşmek için, ortağı Handan’ın evine gider. İçki kadehlerini birer yudumda kafasına diker. Dertlerini, acılarını sayar döker Handan’a… Gecenin sonunda daha önce kadın gözüyle hiç bakmadığı Handan’ın şehvetli kollarında bulur kendini.  Bir süre daha içinde sevgi değil sadece seks barından bu ilişkiyi sürdürür. Ta ki başka bir aşk İlhami’nin kapısını çalana kadar.  Yayınevinde kitap kapak tasarımcısı olarak işe başlayan Bora’yla ummadığı bir zaman ve mekan da yakınlaşırlar. Bu aşk, zaten sonlandırmak istediği ilişkinin de tetikleyicisi olur. Fakat Handan’ın iş ortağı olması, karısı Eda ve yaz tatili için evine dönen kızları Derya ile yakınlık kurması sebebiyle , Handan’ı hayatından kolay kolay silkeleyemeyeceğini anlar. Artık İlhami iki kişiyi idare etmek zorundadır hem karısını hem de Handanı. Bu arada İlhami, kızları Derya’nın İstanbul’da hiç arkadaşı olmaması dolayısıyla gece gezmelerinde eşlik etmesi için Bora’dan rica da bulunur. Bora patronunun bu ricasını kabul eder. Ancak İlhami’nin hiç hesaba katmadığı bir olay gerçekleşir. Derya, Bora’ya delicesine aşık olmuştur.

Handan İlhami’nin kendisini bırakmasının asıl sebebini öğrenebilecek mi ?

Bora cinsel tercihini ifşa etmeden Derya’dan kurtulabilecek mi ?

Bora ile İlhami birlikte olacaklar mı ?

Eda, İlhami’nin Bora ile ilişkisini öğrendikten sonra tavrı ne olacak ?

Bora, yazarının ismini herkesten sır gibi sakladığı kitabı yayınlatmayı başarabilecek mi ?

 
İşte tüm bu soruların cevabı Ayşe Kulin’in yazdığı “GİZLİ ANLARIN YOLCUSU” adlı romanında.


BORA’NIN KİTABI – AYŞE KULİN

Serinin ilk kitabı olan “Gizli Anların Yolcusu” adlı romanın sonunda pek çok konunun ucu açık bırakılmıştır. İlhami’nin gözüyle olayların akışını izlediğimiz bu ilk kitaptan sonra yayınlanan “Bora’nın Kitabı” nda bu sefer anlatıcı Bora’nın kendisidir. Olayların gelişimini bir de Bora’nın bakış açısıyla öğreniyoruz. Yazarın üçüncü kitabı “Dönüş” de bu sefer Derya’nın anlatımıyla hikaye süslenmiştir. Genellikle devam romanlarında anlatıcı bir kişidir ve ardından gelen seri kitaplarda olayın örgüsü gelişir. Ayşe Kulin’in bu üç devam romanında ise farklı bir teknik izlenmiştir. Bir olay örgüsü kullanılarak seri kitaplarında aynı olayı üç ayrı anlatıcı kendi bakış açısıyla anlatmıştır. Bu yönüyle kitabı beğensem de “Dönüş” adlı romanın gereksiz yazıldığı inancındayım. “Bora’nın Kitabı” adlı romandan sonra hikayenin bitirilmesi bu seri için daha uygun olacaktı. Romanı okudukça sizde anlayacaksınız ki üçüncü kitabın yazılması ikinci kitap yazılırken planlanmadığı için konu askıda kalmış gibi bir görüntü sergilemektedir.

Ama …

Kitaplar altındır:) Zamanınız varsa Dönüş’ü okuyun. Ama okumazsanız da kayıp olmayacak.

 

SEVGİYLE KALIN…

ELAH NADIA KALİS

 

24 Temmuz 2013 Çarşamba

SENDEN ÖNCE BEN ( ME BEFORE YOU ) – JOJO MOYES



KALP MANEVİ OLARAK DURURSA, ONA BİR TEK AŞK CAN VEREBİLİR


Dünyanın her tarafına seyahat etmekten keyif alan, tehlikeli sporları yapmaktan hoşlanan, hızlı yaşayan, iş dünyasında krallığını ilan etmiş ve güzel kadınlara düşkünlüğü ile tanınan Will Traynor’ın aksine Louisa’nın oldukça sıradan bir hayatı vardır. Annesi, babası, dedesi, kız kardeşi ve kız kardeşinin evlilik dışı dünyaya getirdiği yeğeni Thomas ile birlikte küçük bir evde yaşayan Louisa, hayatı boyunca yaşadıkları kasabanın dışına hiç çıkmamıştır. Sevdiği bir işte çalışarak günlerini harcayan Louisa’nın hayatı çalıştığı kafeyi, patronu Frank’in işleri bozulunca kapatmaya karar vermesiyle birlikte birdenbire değişir. Ekonomik kriz nedeniyle kendisiyle aynı zamanda babasının da işten çıkarılması işleri daha da karıştırır. Ailesinin bütün ekonomik yükünün omuzlarına çöreklenmesiyle ne yapacağını şaşıran Louisa, iş bulma kurumunun önerdiği çeşitli işlerde şansını denese de herhangi bir işte tutunamaz.  Aynı kasabada fakat birbirinden tamamen farklı hayatlar yaşayan Will Traynor ve Louisa Clark’ın yolları Will Traynor’ın geçirdiği korkunç bir motosiklet kazası ile birleşir. Will’in bakımını üstlenen Nathan’ın yanına bir yardımcı almaya karar veren ailesi, iş bulma kurumuna hasta bakıcı ilanı verir. Louisa, bu işte çalışmaya hiç hevesli olmasa da arkadaşı işe başvurması için onu ikna eder. Will’in annesi ile yaptığı iş görüşmesi pek de parlak geçmez. Fakat Louisa, aslında hiç istemediği bu işi almanın bir yolunu bulur.  Will’in son derece iğneleyici konuşan, huysuz, başkalarına hükmetmeyi seven bir kişiliğe sahip olması Louisa’nın bu işten iyice nefret etmesini sağlasa da zamanla birbirlerine tuhaf bir şekilde alışırlar. Will, Louisa’nın hiç bilmediği ufukları ona gösterirken, Louisa’da Will’in hayatını renklendirmeye çalışır. Fakat Will’in onu şok edecek bir planı vardır. Tesadüfen öğrendiği bu plan ve kendisinin aslında niçin bu işe alındığı gerçeğinin yüzüne tokat gibi çarpması Louisa’yı allak bullak eder. Bundan sonra hem Louisa’nın hem de Will’in hayatı geri dönülemez bir biçimde değişecektir. Her sayfasında ayrı bir duyguyu barındıran bu kitabı muhakkak okumalısınız.


PS: Kitap henüz bitmeden ağlayacaksınız.

  

Yayınevi : Pegasus Yayınları

Çevirmen : Ayşe Görür


ROMAN KARAKTERLERİ :

Louisa Clark : Hasta Bakıcı

Will Traynor : Romanın baş kahramanı

Camilla Traynor : Will’in annesi

Georgina Traynor: Will’in kız kardeşi

Alicia: Will’in eski sevgilisi

Rupert: Will’in eski arkadaşı, Alicia’nın nişanlısı

Patrick: Louisa’nın sevgilisi

Thomas: Louisa’nın kız kardeşinin oğlu

Bernard Clark: Louisa’nın babası

Frank : Louisa’nın eski patronu

Treena Clark: Louisa’nın kızkardeşi

Nathan: Will’in yardımcısı


YAZAR HAKKINDA KISA NOT:
1969 yılında Londra’da doğan Jojo Mayes, gazeteci Charles Arthur ile evli ve üç çocuk annesidir. İlk kitabı Sheltering Rain 2002 yılında yayınlanmıştır.

YAZARIN YAYINLANMIŞ DİĞER KİTAPLARI :
Sheltering Rain ( 2002 )

Foreign Fruit ( 2003 )

The Peacock Emporium ( 2004 )

The Ship of Brides ( 2006 )

Silver Bay ( 2007 )

Night Music ( 2008 )

The Horse Dancer ( 2009 )

The Last Letter From Your Lover ( 2011 )

Me before you ( 2012 )

The Girl You Left Behind ( 2013 )
  
SEVGİYLE KALIN

ELAH NADIA KALIS

22 Temmuz 2013 Pazartesi

Pink Floyd'un kurucusu Roger Waters İstanbul'da, davetiye kazanma şansı Hürriyet Dünyası'nda!


Sizlere harika bir haberim var!

Şimdiye kadar yapılmış en büyük sahne gösterisi ile İstanbul’da 4 Ağustos akşamı hayranlarıyla buluşmaya hazırlanan ‘The Wall’ dev prodüksiyonu, izleyenlere unutamayacakları saatler yaşatacak görsel şovları ve tabii ki efsanevi müzisyen Roger Waters’ın adeta marş haline gelmiş parçaları ile İTÜ Stadyumu’nda olacak.

Pink Floyd’un kurucusu Roger Waters’ın albümleri ile aynı adı taşıyan ve konserde tüm ‘The Wall’ albümünün muazzam bir şölen ile gerçekleştireceği konser için şimdiye kadar eşi benzeri görülmemiş büyüklükte bir sahne ve Berlin duvarını temsil eden 110 metrelik bir duvar kurulacak. Roger Waters turneye adını veren o meşhur duvarı İstanbul’da 199. kez yıkacak. Daha önce benzeri görülmemiş özel efektlerle donatılmış duvarın gölgesinde ise  ‘’Another Brick in The Wall’ parçasını sürpriz bir ekip Roger Waters ile seslendirecek.

Şarkıları kadar görsel şovları, ışık sistemi ve seyircisini adeta şaşkına çevirecek daha bir çok sürprizi içinde barındıran konser için 140 tonluk prodüksiyon malzemesi İstanbul’a 75 tırla gelecek.

Şimdiden görmek için sabırsızlandığım bu eşsiz organizasyona katılmak için tek yapmanız gereken 30 Temmuz’a kadar www.hurriyetdunyasi.com adresine üye olmak/giriş yapmak. Başvuran her 100. kişiye olmak üzere, toplamda 5 kişiye çift kişilik davetiye hediye ediliyor.

Siz de benim gibi “Böyle konser bir daha gelmez” diyorsanız elinizi çabuk tutun ve hemen Hürriyet Dünyası’na tıklayın.

Bir bumads advertorial içeriğidir.

14 Temmuz 2013 Pazar

Bir Kelam-Mirkelam



 Bir kelamı ile yeri yerinden oynatan Mirkelam.
         “Duran Adam” dan önce “Koşan Adam” ı öğretti bizlere.

Ve “kahpe kader” e sitem etmeyi , “bir joker” istemeyi, eğer “bağırıyorsak bir sebebi ” olduğunu, “çok güzel bir sabahın ardı, yarin durup dururken” bağırabileceğini, o güzel sevgiliye “her gece üzülürken”  martıları sayarken hiç mi hayal kurmadın” diye soru sormamızı hatırlattı.


Aslında Mirkelam, şarkılarının böylesine bizi esir alacağını,
"Eminönü, Laleli,"
"Erenköy"
"ahu gözlünün
"peşinde
"pervane" olup gezerken,
"3. Sokağın" köşe başından
"kokoreç" alıp yerken,
"aşkımsın çikolata, aşkımsın limonata" derken
"aşk garibi" olup
"ayrılık yokuşunda" bulunacağımızı,
"beklediğimiz yollarda" fotoğraf makinesi unuttuğumuzu bir
"kargo"
ile fotoğraf makinesi geleceğini
"bir fotoğraf çekinebilir miyiz" diye cadde, sokak, dağ, bayır
"İstanbul’da" dolanacağımızı,
Mirkelam dinleyenlere "şeytanın ahı tutacağını bu şarkıların aşka geldiğini" taaaaaaaaaa kaç yılında söylemişti?


Eğer yanlış bir bilgiye ulaşmadıysam 31 Mayıs 1995 çıkmıştı albümü o zaman söylemişti.
Şimdi ise daha “denizin arka yüzü” var devam ediyoruz şarkıları söylemeye diye davet ediyor.
17 Temmuz Çarşamba günü saat 19.00’da Bumerang Deneyim Günleri’ndeyiz buyrun diyor.
Davete icazet etmeli
Eğer gidemezsek,
hiç gülmeyiz
bağırırız
çünkü bir sebebimiz var.

28 Mayıs 2013 Salı

Can Gox Dolaşıyor Haberin Olsun

Can Gox'un albümü çıkalı bir kaç ay oldu. Terbiyesizlik yapıp ordan burdan indirdiğiniz albümün sahibi ilinize geliyor bari konsere gidin!
Kaçmaz Şanlıurfa, Adana, Konya, Ankara, Eskişehir, her ne kadar "Haziran'da ölmek zor" olsa da Haziran size güzel başlıyor.

11 Nisan 2013 Perşembe

Bartın'a Misafir Gelir!

Ufak bir fikirden, bakalım nereye

Bartın küçük bir il bunu bilmeyen etmeyen yok ve bu küçüklüğün getirdiği durumlardan biri çok az sayıda oturup birşeyler yiyeceğiniz yer olması durumudur.
Güzel bir kısa film yarışması için bir proje hazırladık arkadaşlarla. Öylesine değil de ciddi bir iş yapalım dedik. İstanbul'dan filmimizi gerçekleştirmeye, projemize inanan bir ağabeyim geldi muhteşem yardımcısı ile :) . 
Bartın Belediye'sinin ve İnkum Durağı esnafının destekleri ile filmimizi tamamladık. Filmi yakın veya uzak zamanda elbet izleyeceksiniz o ayrı konu şimdi üzüldüğüm konu ise başka bir konu.

Herşey doğru gidemez diye bir kural varmış

Film için çekimleri Mart ayının son günleri yaptık. Yanlız şöyle bir korkumuz vardı; hava durumu! Biz böyle bir problem beklerken hava çekim yapacağımız gün bizim için güneş açmıştı. Çekimlerimiz girişte bahsetiğim gibi herkesin desteği ile sorunsuz bir şekilde tamamlandı.(Maşallah diyin!)
Bir güzel "oh" çekmiştim çünkü hem bir misafir ağırlıyorsunuz hemde birbirini tanımayan insanları tanıştırıp bir proje yapıyorsunuz. Bizde misafir baştacıdır!
Güzel bir kahvaltı yapalım dedik, çekimlerimiz bitmişti montaj aşamaları İstanbul'da tamamlanacaktı. Güzel bir kahvaltı için Bartın'da herkesin bileceği TaşKonak'a götürdüm misafirlerimi.

Mekan güzel ama!

Aması hizmet!
Aması hani müşteri velinimetti!
Aması herkesi öğrenci sanıp ezmek!

Aması konseptleri böyle!
Şöyle bir özet geçeyim, kahvaltı için masaya getirilen ekmekler UNO'nun ekmekleri fakat ekmekler son kullanma tarihleri geçmemesine rağmen bayat gibi. Bunu farkedip başka ekmek istemek, güzelce bir kahvaltı yapmak azarlanma sebebi TaşKonak'ta haberiniz olsun.
Birde şöyle bir söz kullandı müşterisi ile ilgilenen işyeri sahibesi "Konseptimiz böyle, size musamma gösterirsek başkalarıda ister!"   

Neyse öyle işte,


 

27 Mart 2013 Çarşamba

Levent Özer

Yakından tanımadığımdan, özelce araştırmadığımdan bugünlerde şaşkınlıkla ve heyecan ile rastladığım bi haberi aktarmanın mutluluğunu duyuruyorum.
Yıllar önce Teoman'ın Çubuklu Hayal Kahvesi'nde ki konserinde sahnede ki şovu ile tanımıştım kendisini. Sahnede tamamen bir deli adam! İzlemenizi, dinlemenizi tavsiye ederim!

Gel gelelim habere, twitterdan, oradan, buradan gördüm duydum Levent Özer, Nisan  ayında ilk solo albümü olan "Söyle de Bilelim" i EMI Müzik Türkiye aracılığı ile çıkarıyormuş. İşte bu habere çok şaşırdım ve sevindim. Hiç albüm beklediğim biri değildi nedense ama böyle enerjili bir insanın sağlam bir iş çıkaracağından eminim
Albümün gitar kayıtlarını Little Wing Production Stüdyoları'nda gerçekleştirmiş! Sonracığıma albüm fotoğraflarını Mehmet Turgut çekmişşşşşş 


Çok yakında şarkı isimleri filan duyulur ve duyururum.
Fotoğraf çekimi videosu filan var aşağıda, stüdyoda hallenmeler var birde albüm yorgunluğunu gitarıyla atan bir ağabey var. Bide RaSHİT dinleyin.
Bideee Levent Özer, söyle de bilelim ağabey.

Fotoğraf çekimi ; http://youtu.be/7bRlYDt3_XQ
Gitara dalmışken; http://youtu.be/GdWdXn7_F9w

Stüdyo hallenmeleri; http://youtu.be/fwG_ISP8idA

25 Mart 2013 Pazartesi

!RaSHİT!



1993 yılında bir punk rock grubu olarak kurulan Rashit 4. Stüdyo albümünü geçtiğimiz günlerde yayınladı. “İnsan Neslinin Sonu” adını verdikleri albüm şimdilerde her bir yerlerde boy gösteriyor.
Albümün kapak tasarımı Kadir Akkara Yardımcı yaptı. Söylediklerine ve fotoğrafta görüldüğü gibi iki yüzlü bir albüm kapağıymış. Albümde Nazan Öncel ve Göksel’le söylenmiş iki parça var sözlerin çoğu her Rashit albümünde olduğu gibi Tolga Özbey tarafından yazılmış.
  “İnsansınız ulan,
    İnsanlığınızı bilin" havasında bir albüm,
    tabi  anlayana
    tabi dinleyene!

“Aynı Çıkmazda Tüm Çabalar
Kesişir Kördüğüm Yaralar
İnsan Olan Çok Yanar
Anlamsız Bir Muamma
Varlıktan Hep Yokluğa
İnsan Olan Çok Yanar…” heeeep yokluğa!

Her RaSHİT albümü kendi cenabetliliği ile gelir diyorlardı öyle de oldu 2012 Ocak ayında çıkacak diye duyurulmuştu ilk yanılmıyorsam 2013'e kısmet oldu. "Gaddar" var dendi o da yok oldu. Çok gaddar abiler bu abiler :)
Bu arada ben "lunatik sanrılar" parçasını çok beğendim.

14 Mart 2013 Perşembe

Can Gox | Yalnızım Ben


Kaybedenlerin en can sesi Can Gox, albüm yapınca nasıl olur diye sorana "SORMA" diyor.
Albümü dinleyip etkisinde kalmamak pek mümkün gözükmüyor.
Şarkı 1"Yalnızım Ben" diyor ki "..Yalnızım ben tutun elimden, nedendir bilmem hep yanlışım yanmışım ben..."
Şarkı 2 "Sorma"  "Neden gittin diye sorma" diyor! Klibide var sormayın o da buradaaaaaaa yazının en altında!
Şarkı 3 "İnanmazsın" Yorgun bi ağabeyden geliyor... "..Birgün biter biri başlar..tükenirsin azar azar.."
Şarkı 4 "Asla Bırakma" Kim bırakılmaz aşk bırakılmaz, en güzel aşk şarkılarımızdan olacak!! Diyor ki; "Yanılsan da yorulsan da...Beni asla bırakma!"
Şarkı 5 "Drama Köprüsü" fazla söze gerek yok."Bre Hasan!!!"
Şarkı 6 "Rüzgar" rüzgara sesleniyoruz buralardan uzaklaştır bizi "..Savur beni savur rüzgar!"
Şarkı 7 "Dal Gonca'yı bir sabah" en çok dinleyeceğiniz parça diyebilirim ve derim ki "Dünyada vefasızlığa bak.. On günde bir gül yetişip..Açıp solup kayboldu.."
Şarkı 8 "Gölge" ardı gölge, önü sis bir gönül sesleniyor "Derdim ah derdim.. bitmez el bilmez..bu can sana vurgun.. sevdan bana sürgün.. zamansız seyirdeyim.. ardım gölge önüm sis.."
Şarkı 9 "Haydar Haydar!"

Albümde emeği geçenlerden Gülce Duru, Erdem Tarabuş ve Can Neşet Göksun ya da bildiğimiz adıyla Can Gox ellerine, sesinize, soluğunuza sağlık. Zamansız olsun, yıllar geçsede aklımızda kalacak bu yorumlar ve dilimize pelesenk olacak sözler. Emeğinin karşılığını bulacağı bir albüm olduğuna inanıyorum.

 

19 Şubat 2013 Salı

İrem Candar'a Teşekkür


eee bumerang'a üyeyiz, böylesine güzel olaylarla karşılaşmamak elinizde değil bir bakıyorsunuz konserdesiniz bir bakıyorsunuz kargocu gelmiş kapınıza ve daha birçok şey.
Aylar aylar önce gelen bi bummmmu yayınladım tıklansın diye!
Bugün evimin kapısının tıklanmasına neden oldu.
İrem Candar'a ve Bumerang'a teşekkürler.
Sosyal Şeysi'nin artık bir İrem Candar imzalı albümü var komşular!